Kolesterol Gerçeği
Eylül 16, 2018Kolesterol, insanları korkutan bir terim haline geldi.
Başta yumurta olmak üzere pekçok hayvansal gıda kolesterol içerdikleri için az tüketilmekte veya diyetten tamamen çıkartılmaktadır. Bunun nedeni, vücuttaki yüksek kolesterolün, gelecekteki bir kalp-damar hastalığının en önemli işaretlerinden biri olduğu yönündeki iddialardır.
Kolesterol, hayvansal dokularda üretilen, molekül ağırlığı yüksek bir alkol türevidir. Bitkisel besinlerde bulunmaz.
Vücutta başlıca görevlerişunlardır:
– Doymuş yağlarla birlikte hücre zarına gerekli sertliği ve sabitliği verir.
Diyetle alınan hayvansal yağlar yerini tamamen bitkisel yağlara bıraktığında hücrelerin zarları yumuşak bir yapı haline gelmeye başlar. Vücut, dokuları tekrar sertleştirmek için kandaki kolesterolü kullanır. Bitkisel yağlar kullanıldığında kan kolesterol seviyesinin geçici olarak düşmesi bundandır.
– Adrenalin, östrojen, testosteron gibi hormonların hammaddesidir. Bu hormonlar vücudu strese ve hastalıklara karşı korur.
– Yağda eriyen bir vitamin olan ve kemik gelişiminin kontrolu, sinir sisteminin düzgün fonksiyonu, büyüme, mineral emilimi, insülin üretimi, bağışıklık sistemini kuvvetlendirme gibi hayatî görevlere sahip D vitamini kolesterolden üretilir.
– Besinlerle alınan yağların sindirilmesini sağlayan safra tuzları kolesterolden üretilir.
– Vücudun antioksidanı gibidir.
Vücut, kalp-damar hastalıklarına ve kansere yolaçan serbest radikallerin hasarlarını önlemek için kolesterolü kullanır.
Yaşlandıkça kolesterol seviyesinin doğal olarak artmasının nedeni, artan serbest radikal aktivitesidir.
– Beyindeki serotonin reseptörlerinin fonksiyonu için kolesterole ihtiyaç vardır. Serotonin, vücudun doğal ‘kendini iyi hissetme’ ilacıdır. Düşük kolesterollü diyet uygulayan kişilerde saldırganlık, mutsuzluk ve intihar girişimleri daha sık görülmüştür.
– Çocukların beyin ve sinir sisteminin düzgün gelişebilmesi için kolesterol çok önemlidir. Anne sütü kolesterol açısından çok zengindir.
– Diyetle alınan kolesterol, sindirim sistemi organlarının iç çeperlerini sağlamlaştırarak aşırı besin geçirgenliği olarak bilinen ‘leaky gut sendromu’na karşı vücudu korur.
Kolesterol miti
Günümüzde, kalp-damar hastalıklarının sebebinin kolesterol olduğu, kolesterolü yüksek yiyeceklerin vücuttaki kan kolesterol seviyesini arttırdığı düşünülmekte, hastalık riski olanlara az yağlı diyet tavsiye edilmektedir.
Fakat araştırmalar bu görüşü ispatlayamamıştır.
1913 yılında Dr. Nikolai Anitschkov,tavşanları kolesterollü yiyeceklerle beslemenin kalp hastalığını başlattığını tespit etmiş ve hastalığın sebebini keşfettiğini düşünmüş, fakat tavşanların vejetaryen olduğunu ve bu tür hayvansal yağları tüketmediğini dikkate almamıştır.
Pekçok hekim, olumlu sonuçlarda süreklilik olmamasına rağmen, kalp hastalığına karşı düşük kolesterol diyetini savunmaktadır. Kalp hastalarının damarlarında birikmiş yağlarda yüksek kolesterol bulunmasından dolayı, sebepleri yeterince araştırılmadan, bu yağlanmaların kandaki fazla kolesterol sonucunda oluştuğu ve buna diyetle alınan kolesterolün neden olduğu düşünülmüştür.
Bu teori doğru olsaydı, yüksek kolesterollü diyet uygulayan kişilerin kan kolesterol seviyelerinin artması ve bu kişilerde kalp hastalıklarına daha sık rastlanması gerekirdi.
Kolesterol teorisi testi
Beslenme – kolesterol – kalp ve damar hastalıkları
Kolesterol teorisini teste tabi tutan, Kaliforniya Üniversitesinden Dr. Alfin Slater, Kyoto’da yapılan Uluslararası Beslenme Kongresi’nde, “herkes gibi biz de kolesterol içeren gıdalarla beslenildiğinde kolesterol sahibi olunacağına inanmıştık; kolesterol içeriği yüksek olan yumurta günlük diyete eklendiğinde kolesterol seviyesi değişikliğinin hiç araştırılmadığını gördük” demiştir.
Bu deneyde, 8 hafta süreyle, kolesterol seviyeleri normal ve sağlıklı 50 kişilik grubun yarısına günlük diyetlerinde tükettikleri kolesterolden zengin yiyeceklerden ayrı olarak- günde 2 yumurta;
diğer yarısına ise ilk 4 hafta günde 1, ikinci 4 hafta günde 2 yumurta verilmiştir. Sonuçlar, kan kolesterol seviyesinde herhangi bir değişiklik olmadığını göstermiştir. Dr. Alfi n-Slater, “bulguların kendilerini şaşırttığını” belirtmiştir.
Üç ayrı çalışma daha, kişilerin günlük diyetlerine yumurta ilave edildiğinde kan kolesterol seviyelerinde değişiklik
olmadığını ortaya koymuştur.
İngiliz Hükümetinin, ‘beslenmeyle ilişkilendirilen kardiyovasküler hastalıklarda gıda politikasının tıbbi yönlerini’ araştırmak üzere, 1974 gibi eski bir tarihte oluşturduğu danışma komitesi şu bildiriyi yayınlamıştır: “Batılı ülkelerde, beslenmeye bağlı kolesterol yumurta tüketiminden kaynaklanmaktadır, fakat tüketilen yumurta sayısı ile kalp hastalığını ilişkilendiren herhangi bir kanıt bulunamamıştır.”
Kolesterol fobisinin en çok arttığı dönemde, zayıflama diyetleriyle bilinen Dr. Norman Jolliffe, ‘anti-koroner klübü’ uygulamasını başlatarak, kalp hastalığı olmayan, 40–59 yaş arasında,814 erkeği düşük kolesterol-yüksek çoklu doymuş yağ diyetine sokmuştur. Kontrol grubu olarak seçilen, yaşı vesağlığı benzer 463 erkek normal (göreli olarak daha yüksek) kolesterol diyetini sürdürmüştür. 5 yıl sonra, kontrol grubunda herkes hayattayken, düşük kolesterol diyeti uygulayan sekiz kişi kalp hastalığından ölmüştür. Tuhaf bir tesadüf eseri, Dr. Jolliffe 59 yaşında, diyabetik damar komplikasyonları nedeniyle ölmüş, sonuçları görememiştir.
Kolesterolü yüksek yiyecekler hayvansal kaynaklıdır. Bunu daha kolay açıklayabilmek için eksersiz ve beslenme uzmanı Paul Chek’in ‘bir çift göz’ kuralını kullanabiliriz. Eğer yediğiniz besin gözleri olan bir varlıktan geliyorsa kolesterole sahip demektir. Sığır, hindi, tavuk, balık, hatta karides bile bir çift göze sahiptir. Bu besinlerin fazla tüketilmesi kan kolesterolümüzdeki yükselmenin asıl nedeni olsaydı, bu tür besinleri en çok tüketen toplumların kan kolesterol seviyelerinin zirveye çıkması gerekirdi.
Halbuki Afrikalı yerliler ve Masai halkı üzerinde yapılan araştırmalar, yedikleri onca hayvansal gıdaya rağmen, kan kolesterol seviyelerinin 170 mg/L üzerine çıkmadığını göstermiştir.
Bu da neredeyse ortalama bir batılı orta yaşlı insanın kan kolesterolünün üçte ikisidir. Kolesterol teorisi açısından açıklanamayan bir diğer topluluk Kuzey Amerika yerlileri Inuit’lerdir. Inuit’lerin geleneksel diyetlerindeki fok balığı eti, bütün geleneksel diyetler içinde kolesterol seviyesi en yüksek besindir. Bununla beraber, bu toplulukta en az rastlanan hastalıklar kardiyovasküler hastalıklardır.
Rockefeller Üniversitesi’nin yakında yaptığı bir araştırmada, deneklere herbiri 580 mg kolesterol içeren, 3 öğün (300 gr) karides veya günde 2 yumurta verilmiştir. Araştırmacılar, her iki grupta da iyi kolesterol (HDL) veya istenmeyen kolesterol (LDL) seviyesinde artış olduğunu bulmuşlar ve “iki diyetin de kardiyovasküler riskte önemli bir değişikliğe yolaçmadığı” sonucuna varmışlardır.
Prof.Dr. Uffe Ravnskov’a göre, diyetteki kolesterolün kontrol altına alınması kan kolesterol seviyesini ancak %
0–4 arasında etkileyebilmektedir Bu değerin üzerine çıkmayı hedefleyen katı diyetlere uzun süre devam edebilen henüz çıkmamıştır. Diyetle alınan kolesterolün yaklaşık 3–4 misli karaciğer ve bazı sindirim organları tarafından yapılmaktadır.
Asıl soru şudur: Kolesterol, doğuştan metabolik aksaklıklar nedeniyle aşırı sentezlendiği istisnai vakalar haricinde, neden bazı insanlarda normalin üzerine çıkmaktadır?
Prof.Dr. Mary Enig, karaciğerimizin ve diğer bazı dokularımızın aşırı kolesterol üretmelerinin nedenini ‘polissuçlu örneği’ ile açıklamaktadır. Vücuttaki hücreler sürekli yıpranmakta ve zamanla yer değiştirmektedir. Fizikî ve psişik stresler, yaşlanma, besin değeri düşük-işlenmiş gıdaların sürekli tüketilmesi, aşırı kilo alımı veya aşırı kilo kaybı, sigara-alkol-kafein bağımlılığı, düzensiz ve yetersiz uyku, hareketsiz yaşama, uzun süre eksersiz yapmama veya aniden ağır eksersiz programına başlama.. gibi faktörler, atardamarlarımız da dahil birçok vücut dokusunda yıpranmayı ve serbest radikal aktivitesini arttırmaktadır. Kolesterol de bu faktörlere cevap olarak artmaktadır.
Bu tür yıpranmalara en güzel örnek, bağırsak duvarlarındaki hücreler arasında bulunan dar açıklıkların genişlemesi sonucunda, tam sindirilemeyen besin parçacıklarının (antijen) vücut bağışıklık sisteminde bir reaksiyon ve iltihaplaşma başlatması durumudur.
‘Leaky gut sendromu’olarak bilinen bu duruma neden olan başlıca faktörler, enzim oranı düşük (aşırı pişmiş ve işlenmiş) besinler, buğday-yulaf çavdar gluten (bir tür tahıl proteini) içeren tahıllar, alkol ve uzun süre antibiyotik kullanımıdır.
Bu durumda vücudumuzun kolesterole duyduğu ihtiyaç artar, çünkü kolesterol molekülleri antioksidan gibi davranarak hasarın meydana geldiği yerleri onarmaya çalışır.
Bunu, suç oranının yüksek olduğu bir bölgede daha çok polise ihtiyaç duyulmasına
benzeten Dr. Enig, kalp-damar hastalıklarını kolesterole bağlamanın, suç oranı yüksek bölgedeki hırsızlıklardan ve ölümlerden polisi sorumlu tutmak anlamına geldiğini belirtmektedir.
Anne sütü gibi en temel besinde dahi bulunan ve vücutta hemen bütün hücrelerin, özellikle sinir sisteminin çok önemli fonksiyonlarına katılan kolesterol, kalp-damar hastalıklarının ne asıl nedeni, ne de kuvvetli bir belirleyici risk faktörüdür.
Kan kolesterolümüzdeki yükselmenin asıl nedeni, artan yıpratıcı etkilere karşı ilgili hücrelerin zarlarını sağlamlaştırmak ve geçirimsiz hale getirmektir. Kalp-damar sağlığını düşünen kişiler, yaşama tarzlarını değiştirmelidir.
Derleme-çeviri: F. Altuncan
Sağlık Çevre Kültürü Dergisi/ Bahar ’08-1 / 7