Parfümlerin Sırrı

Eylül 17, 2018 0 ile Sifa-i Ruh

 

Vedat Ozan

Açık Radyo “Koku” programı yapımcısı

Her doğal öz yağ (essential oil), aslında “ilahi bir formül” tanımı etrafında şekillenir.

Örneğin gül yağı denince, yüzlerce farklı molekülün bir araya gelerektoplamlarından farklı bir şey ifade etmesi kast edilir.

Bu, gaz kromotografi cihazında net şekilde göz önüne serilir. Bu durum, doğal ve fiziksel yöntemlerle elde edilen her kokulu yağ için geçerlidir.

Her doğal koku kaynağı, onlarca, yüzlerce farklı molekülden oluşur. Üstelik bu moleküller sadece tek bitki veya çiçeğe özgü değil, pek çoğunda ortaktır.

“Moleküller aynıysa, kokular nasıl değişik olabiliyor?” sorusunun cevabı basittir.

Her koku kaynağında farklı moleküller farklı oranlarda yer alır. Örneğin, linalool oranı gül, “bois de rose” diye bilinen gülağacı, karanfil ve lavanta’da farklıdır.

Gül örneğinden devam edersek, farklı tarlalardan farklı zamanlarda yapılan hasatlardan elde edilen gülyağları

içindeki bileşenlerin oranları da farklıdır. Bu “her hasadın yağının farklı kokusu olduğu” anlamına gelir. Fark, koku algımızın ayırt edebileceği belirginlikte olmayıp, kâğıt üzerinde olsa da farktır. Basit ifadeyle, bir parfüm yaparken aynı coğrfi bölgelerden gelen sandal ağacı, gül ve limon yağını, arka arkaya iki yıl miligramlık hassasiyetle aynı oranda karıştırsak, aynı kokuyu elde edemeyiz; kompozisyonları değiştiği için her yıl farklı bir koku ortaya çıkar.

Parfüm endüstrisi, milyarlarca dolarlık bir pazardır. Parfümler, genellikle sanıldığı gibi yalnızca sürülebilir kokular olan “eau de toilette”ler değildir.

Gıda katkıları, temizlik sıvıları, yumuşatıcılar, sakızlar, deodorantlar, öksürük şurupları, diş macunları içinde markaya özgü kokuyu veren ve insan eliyle bir araya getirilmiş her koku kompozisyonu, doğal ya da yapay olsun, aslında birer parfümdür. Aslında “eau de toilette” diye adlandırdığımız sürülebilir parfümlerin pazar hacmi koku endüstrisi içinde buzdağının görülen kısmıdır ve toplam pazar hacmi içinde %10’un üzerine çıkmaz.

 

Sürülebilir parfümler, gıda aromaları ve “işlevsel ürünler” denen geri kalan kokulu ürünlerin satışı için önemli unsurlardan biri, kokunun sürekliliğini sağlayabilmektir. Bir ürünle ilgili marka tanımı sadece logo veya paket renginden ibaret değildir. Ürünün dokusu,

kokusu, akışkanlığı, rengi ve diğer bileşenler marka karmasının bir parçasıdır ve üreticinin ürünle ilgili tüketicide yaratmak istediği algıya dair mesajlar taşır. Yaratılmış algıya uygun davranan sessiz ve sadık  tüketiciler olan çoğumuz bu önkoşulu kabul ederiz. Her alışverişe gittiğimizde aynı ürünü farklı bir koku ile almak istemeyiz. İsmini “A” olarak öğrendiğimiz bir ürünübeynimizde “A kokusu” ile etiketlediysek ve başka sefer “A” ürünü “B kokusu” verirse kafamız karışır ve işin altında çapanoğlu ararız.

 

“Sürekli aynı koku” için yöntemler

 Doğal malzemenin mevsim ve hasada bağlı gösterdiği değişkenlikler, “sürekli aynı koku” kavramı önünde önemli bir engeldir. Var olmak için büyümek, büyümek için hep daha fazla satmak zorunda olan endüstriyel ürünler için bu durum kabul edilemez. “Sürekli aynı koku” ya ulaşabilmek için laboratuar imkanlarını zorlamak çözüm sağlar.

Bunun için muhtelif yöntemler vardır. Bu yöntemlerin en önemli iki tanesine kısaca göz atalım.

 

“Sürekli aynı koku”ya ulaşmanın en ucuz ve kolay, daha doğrusu en kârlı

yolu, parfümün her koşulda aynı koku profilini taşıyacak maddelerden, yani laboratuarda üretilen yapay moleküllerden oluşturulmasıdır.

Doğal malzemenin giderek daha zor ulaşılır ve pahalı olduğu günümüzde, süreklilik dezavantajını da bahane ederek binlerce liralık bir öz yağ yerine birkaç kuruşluk taklidini kullanmak endüstrinin mantığı açısından tutarlıdır.

 

Laboratuarda üretilen yapay moleküller hep aynı koku profilini verebildiği gibi yaratıcılığın da katkısıyla sonsuz seçenekte bir renk paleti sunar. Bu nedenle, özellikle 1990’lardan itibaren üretilen ve ünlenmiş pek çok parfüm formülünün içinde, doğada özdeşi olmayan, insanın kokusunu tanımadığı yepyeni koku moleküllerinin

(“Iso E Super” isimli molekülü örnek olarak verebiliriz) yeralması şaşırtıcı değildir.

En çok tercih edilen ve ağırlıkla geçerli olan yöntem budur.

Doğal bir koku kompozisyonu bileşenlerine ayrılabilir. Örneğin gül kokusununm ayrılmaz parçası olan linalool molekülü, daha ucuz bir kaynak olan gül ağacından elde edilip, doğal gül yağında geçmiş yılın koku profiline ulaşmada bir “ince ayar” aracı olarak kullanılabilir.

Doğal parfümler dünyasında son dönemlerde revaçta olan da budur. “Doğal izolatlar” denen bu ayrıştırılmış

tekil moleküller, doğal malzemeden fiziksel işlemlerle elde edilir. Doğal olsalar da, doğada tekil halde değil, başka maddelerle kompozisyon halinde bulunurlar. İşte ikinci yöntem, doğal kompozisyonu oluşturan öğeleri ayırıp, içlerinden bir veya birkaçını tekil koku özelliklerinden dolayı parfüm formülü içine dahil etmektir.

Tamamen doğal vemüdahale edilmemiş bir parfüm ile karşılaştırılırsa, doğal izolatların dahil olduğu bir parfümü elde etmek çok daha ekonomiktir. Zira pahalı bir öz yağın kokusunu oluşturan “olmazsa olmaz” bazı moleküller, çok daha ucuz (ve gene doğal) başka kaynaklardan elde edilebilir.

Üstelik doğal kompozisyon içinde o maddenin bulunma sınırını zorlayarak fanteziye kaçılabilir ve doğallıktan görece uzaklaşmadan koku tasarımcısına (parfümör) ait bireysel bir imza toplam koku içine de gömülebilir.

İki yöntemden, ezici fiyat avantajına sahip yapay molekül kullanımı piyasada hakimdir ve kokulu ürünler endüstrisinin hemen her alanında standart uygulama olarak kabul bulur. Örneğin, toptan fiyatı kilo başına 7-8 bin dolar civarında seyreden doğal gülyağına karşılık, gülyağı kokusu veren yapay gülyağı kompozisyonunun kilo maliyeti 10-20 doları geçmez.

İkinci yöntem olan doğal izolatların  kullanımı, çoğunlukla, yükselişte olan “doğal parfüm” pazarı içinde yer bulabilmektedir.

Bu uçpazar (niche market) diliminin anaakım pazara göre küçüklüğü düşünülürse, doğal izolatlarla ilgili kullanım bilincinin henüz emeklemem aşamasında olduğu söylenebilir.

Koku endüstrisinin büyük pazarını, yani buzdağının görülmeyen kısmını oluşturan gıda aromaları için ise, iki yöntemden oluşturulmuş hibrid bir koku çözümü üretilmiştir.

Yani, içecek ve reçel gibi ürünler başta olmak üzere pekçok gıdaya yerleştirilen ve doğal algısı yaratan koku kompozisyonları, yapay koku moleküllerinin doğal izolatlarla desteklenmesiyle oluşturulmakta ve bu ürünler “doğal aroma içerir” şeklinde etiketlenmektedir.

Kabul etmeli ki, “kimyasal” kavramı günümüzde gereğinden fazla olumsuzluk yüklenmiş olarak kullanılıyor.

Pazar mesafelerinin okyanusları aştığı, üretim ile tüketim birimlerinin birbirlerine yabancılaştığı, komşu tarlada üretilip kasaba pazarında satışın artık sadece bir fanteziden ibaret kaldığı ve doğal yiyecekler yerine işlenmiş gıdaların hakim olduğu endüstri devrimi sonrası dönemde, “her doğal olan yararlıdır ve her kimyasal olan zararlıdır” gibi keskin bir yargıda bulunmaktan çok, üretimin gerisindeki mantığı anlamaya çalışmak daha faydalı olabilir.

 

Sağlık Çevre Kültür Dergisi