Mizaç İlmi

Eylül 17, 2018 0 ile Sifa-i Ruh

Kan,Safra,Balgam,Sevda Bu dört gurup Osmanlı Tıbbı’nda çok önemlidir.

Hekim hastasına faydalı olmak,onu tedavi etmek için mizacını bilmek mecburiyetindedir.

İbni Şerif de Yâdigâr’da bu mizaçları tanımak için hekime şöyle yol gösterir;

Eğer bir hastada kan hıltı fazla ise;

Yüzünün rengi kızıldır, bedeni sıcaktır, koldaki damarları hızlı atar, idrârı kızılımsı bir renktedir. Boyun damarları doludur, ağzının tadı tatlıdır, hacâmat yerleri ve kan alınacak damarları kaşınır, gövdenin kızgınlığı hamamdan çıkan kişinin sıcaklığı gibidir. Ayrıca, soğuk havadan hoşlanır.

 

Safrâ hıltı fazla olanlar:

Bu gibi kişiler buğday renkli olur, bedeni sıcak olup, damarları hızlı ve dolu atar. İdrarı sarı veya turuncu renginde olur. Kişinin ağzı acı ve susuzluk hissi fazladır. Sıtması çok sıcak ve yandırıcı olur. Sıtma belirmeden önce titrer.

Balgam hıltı fazlalığının da belirtileri şunlardır;

Idrârı beyaz olur, bu gibi kişilerin benzi ak olur, semiz olur. Bedeni sıcak değildir, damarları ağır, ağır hareket eder yani hafif hafif atar. Hasta çok uyur ve tembel, tembel hareket eder.

Sevda hıltı fazlalığının belirtileri şunlardır:

Bu kabil kişilerin benzinin rengi koyu renkli ve donuk olur, parlaklığı olmayıp kara veya karaya meyleden ve hatta yeşile meyleden bir renkte olur. Gövdesinde kıl az olup mizacı zayıf ve ince olur. Damarları hafif ve ağır atar, devamlı düşünceli ve kederli olur. Sevda maddesi genellikle ihtiyarlıkta ve sonbaharda fazlalaşır.

Osmanlı hekimi, hastalığı teşhis ettiği zaman o hastalığın tedavisini o hastanın mizacına göre yapar. O hastalığın ilacının demevi mizaçlı olanlar için ayrı formülü, balgami, sevdavi, safravi mizaçlılar için ayrı ayrı formülleri vardır. Bunun için hekimin, hastanın mizacını tanıması çok önemlidir.

Ayrıca hastalığın sebebi de bu kan, balgam, safra ve sevda denilen ve o şahısta belli bir dengesi olan hıltların birinin dengesinin bozulmasıyla meydana geldiğinden hangi hıltın o hastada çoğaldığı veya azaldığını teşhis etmesi gerekir.

 

Bu durumu da İbni Şerif  kitabında kısaca belirtmiştir:

 

Kan fazlalaşmışsa hastanın çok uykusu gelir, gerinir, esner, burnu kanâr, gövdesinde çıbanlar çıkar.

Safra fazlalaşmışsa ağzı acı olur, çok susar, uykusu gelmez, benzi sarı olur, iştahı olmaz.

Balgam fazlalaşmışsa bedeni gevşek ve ağır olur, az susar, çok uyur ve gövdesi soğuk olur.

Sevda fazlalaşmışsa gövde zayıf olur, rengi karasarı olur, midesi sıcak olup, uykusu gelmez ve fasid fikirler üretir der.

 

Hekim bu konuda kendini yetiştirir ve hastanın klinik bulgularını dikkatle gözden geçirir.

Osmanlı hekimi için hastanın mizacını, hastalığın hangi hıltın fazlalaşmasıyla meydana geldiğini bilmesi önemli ise de bunların yanısıra bilmesi gereken bir ayrı husus o hastalığın niteliğini (Sıcak, soğuk, nemli, kuru) tanımaktır.

Her hastalık özellikle sıcak, soğuk, nemli ve kuru niteliklerden birine ağırlıklı olarak sahiptir.

 

 İbni Şerif bunu şöyle özetliyor:

 “Eğer bir hastalık sıcak nitelikte ise bu hastalığı şöyle tanırız;

Vücut soğuk hava ve soğuk su ile temastan hoşlanır ve rahatlar.

 

Eğer bir hastalık soğuk nitelikte ise bu hastalığı şöyle tanırız;

Sıcak hava ve sıcak su ile muhatap olan vücut, ondan hoşlanır ve rahatlar.

Eğer bir hastalık nemli (rutubetli) nitelikte ise bu hastalığı şöyle tanırız;

Beden ağır ve gevşek,güçsüz olur, çok uyur, burundan su gelir, ağzı sulanır. Nabzı yumuşak, ağır ve düzensiz hareket eder.

Eğer bir hastalık kuru nitelikte ise bu hastalığı şöyle tanırız;

Yaşlık ve balgamdan olan hastalık alametlerinin zıddıdır. Bir iltihabi yarası (verem) olan, çok kan aldıran, ağır işçilik yapan, çok terleyen, yolculuk eden, kuru çölden geçen, uygun yiyecek ve içecek bulamayan, hayız ve nifas kanı çok akan kadın ve benzeri kişilerde kuruluk meydana gelir.”